“Günümüz Sanatında Oyun Bozan Anlar ve Ötekiyle Temas”

“Eski  Güney Afrika’daki apartheid-karşıtı gösterilerden biri sırasında, beyaz polislerden oluşan bir birlik siyah göstericileri dağıtır ve korkuturken, bir polis, elinde bir lastik cop, siyah bir kadını kovalıyormuş. Beklenmedik bir biçimde, kadının ayakkabılarından biri ayağından çıkmış; polis “iyi terbiyesi” ne otomatik olarak boyun eğip ayakkabıyı yerden almış ve kadına vermiş; o anda birbirlerine bakmışlar ve ikisi de durumlarının anlamsızlığının farkına varmışlarböyle bir kibarlık jestinden sonra, yani kadına, kayıp ayakkabısını verip tekrar giymesini bekledikten sonra, polisin kadının peşinden koşmayı sürdürüp ona copla vurması imkansızdı; o da kadına kibarca baş selamı verdikten sonra dönüp gitmiş….”  

Zizek’ e göre: Bu kıssanın hissesi; polisin birdenbire içindeki iyiliği keşfetmiş olması değildir, yani burada doğal iyiliğin ırkçı ideolojik eğitimi yenmesinin bir örneğiyle karşı karşıya olmadığımız açıktır. Tam tersine, polis, çok büyük bir ihtimalle,-psikolojik tavrı bakımından- standart bir ırkçı olmasına rağmen, burada zafer kazanan, sadece aldığı ‘yüzeysel’ kibarlık terbiyesiydi.  “Polis ayakkabıyı vermek için elini uzattığında, bu jest bir fiziksel temas anından öte bir şeydi. Beyaz bir polis ve siyah bir kadın arasında, dolaysız hiçbir iletişim kurmanın mümkün olmadığı iki farklı sosyo-simgesel evrende yaşıyorlardı: Her ikisi içinde, iki evreni birbirinden ayıran barikat bir an için kaldırılmış ve sanki bir başka evrenden, bir hayaletler evreninden bir el sıradan bir gerçekliğe uzanmıştır.” 

Zizek’in anlatısında, yaşamın içinde kendiliğinden gelişen, bir an ya da bir süre için oyunun bozulması hali söz konusudur. Bu yanıyla, günümüzde performatif sanatların  yapmaya çalıştığı sanki böylesi bir karşılaşma halidir. Sanatın, hem kendi sınırlarından, hem de  galeriler ve müzelerden kamusal alanlara çıkma eğilimi ile; sanat üretimi, karşılıklı etkileşimlere açık, daha deneysel bir alana dönüşen pratikler haline gelmektedir. Yaşama direkt temas eden, onu dönüştüren, kimi zaman yaşamda anlam boşlukları yaratan performatif sanat eylemleriyle birlikte düşünüldüğünde; artık sanatın diğer tanımlarının yanı sıra Bourriaud’nun tabiriyle “bir karşılaşma hali” olduğundan bahsedilebilir.  

Bourriaud’ya göre; sanatçıların, insanları bir araya getiren ilişkilere bir form kazandırması, altmışlardan bu yana var olan bir eğilimdir. Ancak altmışlı yıllarla karşılaştırıldığında, bugün değişen, sanatın problematiğidir. Nasıl ki “modernizmi niteleyen şey, her sanatın kendi tarihiyle karşılaştığı yoğun bir kendinin bilinci” idiyse; global toplumsal alanın içinde sanatın direnme kapasitesini görebilmek ise bugünü niteleyen şeydir. Yani sorun, artık sanatın sınırlarını genişletmek değildir. “Dün ‘yeniye’ ayrıcalık tanıyan ve dil yoluyla her şeyi alt üst etme çağrısında bulunan modernist bir kültürün içinde, sanat dünyasındaki iç ilişkiler üzerinde duruyordu; bugün ise, sanat yapıtının ‘Gösteri Toplumu’na karşı direndiği eklektik bir kültür çerçevesinde, dış ilişkilerin altı çiziliyor.”  

Jens Haaning, bir performansında (Turkish Jokes -1994)  Oslo’daki bir meydanda ışık direğine hoparlörler kurarak Türkçe fıkralar yayınlar. Dili bir kod olarak düşündüğümüzde, bu kodu çözebilenlerden bir mikro topluluk oluşturur. Kahkahalarla bir araya gelen bu mikro topluluk, çoğunlukla iş için göç eden ve belki de ilk defa o coğrafyada kendilerini merkez olarak hisseden göçmenlerdir.  Bourriaud’un yorumuyla;  yapıtın içinde, yapıta bağlı olarak, sürgünlükleri en azından bir süreliğine tersine çeviren bir performanstır Türkçe Fıkralar. Sanatta, diyalog ve empati kurmanın bir yolu olarak, ötekini öteki yapan ekonomik, politik ya da simgesel faktörleri bir süreç için de olsa ortadan kaldıran koşulların inşası ya da (Jens Haaning’in performansı gibi) bu ilişkileri tersine çeviren düzenekler kurgulanması hep ötekinin dahil edilmesi çabaları gibi görünmektedir.

Avusturya’da 2000 yılında yapılan genel seçimlerde, ilk defa aşırı sağcı bir parti iktidara gelince, Alman yönetmen Cristoph Schlingensief olağanüstü protest bir performans tasarlar.

Viyana’nın kalbi sayılan, göz alıcı turistik meydanında, Viyana Operası önüne; ülkeden atılacak yabancıların havaalanına götürülmek için bir arada tutulacakları, toplama kampı işlevi görmek üzere bir konteynır yerleştirir. Konteynırın önüne ‘Ausländer Raus’  ‘Yabancılar Dışarı’ yazılı bir pankart asılır. Çoğu kendi arkadaşlarından oluşan aktörlerin bir kısmı, güvenlik görevlilerini bir kısmı ise yabancı uyrukluları canlandırır. Performansın başlaması ile yani herhangi bir sahne olmadan, yaşamın içinde sahnelenen, güvenlik kuvvetlerinin yabancıları toplaması sürecinde, olayları gerçek sanan solcu bir grup, yabancıların serbest bırakılması için karşı saldırıya geçer ve böylece yapıt tamamlanır. Doğal olarak bu performans ülke genelinde çok büyük tartışmalar yaratır. Ve günlerce ülkenin en önemli gündem maddesi olur. Aslında bu derece tartışılmasının nedeni, performansın, aşırı sağcı politikaların mantığını bir anda görünür hale getirmesidir. 

Schlingensief’in muhalefetini gösterme biçimi, karşıt bir tavır sergileyerek değil, aksine Baudrillard’ın, hiperreel tanımlaması gibi, gerçeğin yeniden üretimi şeklinde olmuştur; “Benzeşimler, herhangi bir gerçekliğe göndermede bulunmadan, gerçek olanı ikame ediyorlar. Dolayısı ile üretimin ya da imlemenin gerçekliği yerini, benzeşimlerden oluşma bir hiperreel’e bırakıyor. Gerçek kadar, hayali, düşsel olanın da, bir hükmü yok hiperreel karşısında. Programlanmış, moleküler yönlendirmelere karşı, “bilinçlendirme”, “diyalektik aşma” vs. kar etmiyor. Baudrillard’ın, bu benzeşim zincirlerine, “hiperrealist” sisteme karşı önerdiği tek direniş yolu ise, sistemin kendi mantığını sonuna dek götürerek, radikal totolojilere dayalı, “katastrofik” bir strateji benimsemek; ölümüne oynamaktır.. Yani, hiperreel bir dünyada, Schlingensief’in ‘Yabancılar Dışarı’ performansı; Baudrillard’ın tek direniş yolu olarak önerdiği şekilde; sistemin kendi mantığını, sonuna kadar götürmektedir. 

Toplumsal olaylara kaşı farkındalığı artırmak amacıyla edimsel – aktivist eylemler yapmak üzere bir araya gelen Mike Bonanno ve Andy Bichlbaum yani Yes Men’lerin bir eyleminden bahsetmek gerekir. ABD kökenli Union Carbide şirketinin, Hindistan, Bhopal’de kurduğu kimyasal üreten fabrikadan 1984 yılında yanlışlıkla, zehirli bir gaz sızdırması nedeniyle 18.000 kişinin ölümüne, 150.000’den fazla insanın zehirlenmesine neden olan Bhopal felaketi ile ilgilidir. Dow Chemical Şirketi ile Hindistan arasında hukuksal mücadelenin hala devam ettiği 2004 yılında, Andy Bichlbaum kendisini, Dow Şirket yetkilisi gibi tanıtarak, BBC’de son dakika haberi olmayı başarmıştır. Haberde şirketin bütün sorumluluğu kabul ettiğini ve tüm mağdurların zararının tazmin edileceğine söz verdiklerini açıklamıştır. Gösteri mükemmel olmuştur ancak birkaç saat sonra şirket yetkilileri, bir tekzip yayınlayıp, kimseye karşı sorumlulukları olmadığını ilan etmeleriyle, performans nihayetlenmiştir. Eylem nihai sonucu değiştiremese de, en azından bir süreliğine olması gerekenin simülasyonuyla, konunun üzerinde dikkat çekebildikleri ve ayrıca bundan şirketin manevi zarar gördüğü de muhakkaktır. Globalleşen dünyada giderek önemini yitiren sosyal devlet/adalet kavramına, Yes Men’lerin Robin Hood vari performansı gibi artık yaşama eklemlenen çok boyutlu bir müdahale olduğu yanıyla da aktivist sanat eylemleri bir çare olmaya çalışmaktadır sanki.

Sanatın galerilerden müzelerden çıkıp; kamusal alanda, ilişkileri estetize ve organize etmeye soyunmuş çağımız sanatında, artık sanat performanslarıyla, aktivist eylemlerin ne kadar sanatsal (estetik) olduğu ya da hangi noktada sanatsal olduğu gibi bir  sorunsalın (eğer varsa) öncelikli olmadığı açıktır. Ancak,  Nicolas Bourriaud’nun, ilişkilere temas eden ya da organize eden performatif sanat çalışmalarını “ilişkisel estetik” terimiyle bir kapsama almasının bir ihtiyaca karşılık gelmesini, aynı zamanda Modernizm sonrası boşlukta asılı kalan etik ve estetik gibi kavramların, günümüz sanat uygulamaları üzerinden, yeniden yorumlanma ya da yeniden tanımlanma çabası olarak da düşünmek mümkündür..